Ağrıyı Gidermek Tanrısal Bir Sanattır!..

Ağrıyı Gidermek Tanrısal Bir Sanattır!..

5 Mayıs 2021 Kapalı Yazar: Yuzde 100 Saglik

Hipokrat’ın “ Ağrıyı gidermek tanrısal bir sanattır “ sözü ağrıya bakışı çok güzel özetliyor aslında.
Tıpta bütün uzmanlıkları uygulamak bir yönü ile sanatsal dokunuşlar gerektiriyor. Hekimlikte doğru, tam ve güncel bilginin yanı sıra hastaya yaklaşım ve hastalığı ele alış üslubu nedeni ile sanatsal dokunuşlara da ihtiyaç var.

AĞRIYI GİDERMEK ONLARIN İŞİ

Algoloji uzmanları sessiz sedasız işlerini yapıyorlar ve hastaların yaşam kalitelerini yükseltiyorlar. Ancak “algoloji“ hala toplumda çok tanınmış bir uzmanlık alanı değil. Peki kimdir algoloji uzmanı, neler yapar?

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji – Ağrı Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Avni Babacan, Algolojinin (ağrı tedavisi bölümü) her türlü kronik  ağrının yanı sıra, sebebi bulunamayan şiddetli ağrıların tanı ve tedavisi ile uğraşan bir bilim dalı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Avni Babacan, baş ağrıları, yüz ağrıları-nevraljiler, boyun ağrıları, omuz-kol ağrıları, sırt ağrıları, bel-bacak ağrıları, damar tıkanıklığına bağlı ağrılar, nedeni belirlenemeyen ağrılar ve belki de en önemlisi kanser ağrılarının bu bölümde tedavi edildiğini kaydetti.

Prof. Dr. Avni Babacan’ın verdiği bilgiye göre; 3 aydan fazla süren ve “kronik” olarak tanımlanan bu ağrılar modern tedavi yöntemleri ile giderilebiliyor. Tedavi edilmediği takdirde kişinin yaşamını alt üst eden bu ağrıların kalıcı çözümünde tam donanımlı merkezler ve deneyimli uzmanlara başvurulması büyük önem taşıyor.

Prof. Dr. Avni Babacan, ağrının kişisel bir deneyim olduğunu ve bireye özgü tedavi yaklaşımlarının uygulanmasının gerektiğini belirtti.

Her türlü kronik ağrının yanı sıra sebebi bilinmeyen, şiddetli ağrıların tanı ve tedavisi de Algoloji Uzmanlarınca gerçekleştiriliyor.  Bu hastalık grupları şu şekilde sıralanıyor:

  • Migren ve diğer baş ağrıları,
  • Omuz, boyun, bel ve dizde görülen ağrılar,
  • Kemik erimesine bağlı ağrılar,
  • Kanser hastalarında görülen ağrılar,
  • Felçlere bağlı ağrılar,
  • Zona adı verilen ağrılı deri hastalığı sonucu oluşan ağrılar
  • Bel omurları arasındaki yapıların yıpranmasına bağlı ağrılar,
  • Sinir ve kas kökenli ağrılar,
  • Omurilik kanalının daralmasına bağlı ağrılar,
  • Damarsal dolaşım bozukluğuna bağlı ağrılar,
  • Şeker hastalığına bağlı polinöropatiler

“AĞRIN VARSA SESİNİ DUYUR “

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji – Ağrı Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Avni Babacan’ın verdiği bilgiye göre,

–Ağrı ile yaşamak kader değil.

–Hastaların ağrı ile yaşamak zorunda olmadıklarını ve her türlü ağrının birden fazla çözüm yolu olduğunu bilmeleri gerekiyor.

–Hastanın ayrıntılı öyküsü alınarak geçmişte yaşadığı tüm ağrı deneyimleri, geçirdiği ameliyatları, yaşadığı travmalar dinleniyor ve not ediliyor.

— Hastanın şikâyeti ile geçmişte yaşadığı sorunların sinirsel, fonksiyonel ve zamansal olarak bağlantıları tespit ediliyor.

–Tedavi ayrıntılı muayene ve hikâye ile belirlenir. 

–Ağrı tedavisinde esas, hastayı ağrısız halde uzun süre tutmak, daha ağrısız yaşatmak, yaşam kalitesini yükseltmektir. Şu anda ağrı dersleri tıp fakültesi müfredatına girdi, tıp öğrencilerine ağrı dersi vermeye başladık. O bilinç yavaş yavaş yerleşiyor, bu da yeni bir uygulama.

AĞRI TEDAVİSİNDE BİRTAKIM İLKELER ORTAYA KOYMAK LAZIM.

  • Birinci olarak ilaçlarla bu işe başlamak gerekir. Özellikle ağızdan alınan yani oral ilaçlar dediğimiz ağrı kesici ilaçları başlangıçta kullanmak lazım ve bunları Dünya Sağlık Örgütü’nün ortaya koyduğu basamak sistemi dediğimiz sistemle başlamak durumundayız.
  • Ağrı kesicileri ağrının şiddetine göre bilinçli bir şekilde kullanmak gerekir. Bazen üç basamaktaki ilaçları da beraber kullanabiliyoruz. Bazen ağrının şiddetine göre direkt üçüncü basamaktaki ilaçları kullanabiliyoruz. Bunun adına asansör sistemi diyoruz. Basamak sistemi uygulanırken artık son yıllarda direkt ağrının şiddetine göre asansör sistemi uygulanarak üçüncü basamaktan da başlanabiliyor tedaviye.

KRONİK AĞRILAR DEPRESYONA NEDEN OLUYOR

Her beden ve yaşam farklıdır, başka birine iyi gelen ilaç ya da tedavi her kişide aynı sonucu vermemektedir. Tedaviler her zaman kişiye özel olmalıdır ve alanında uzman doktorlar tarafından kapsamlı bir inceleme sonunda bir algoritma yapılmalıdır.

Ağrı, hekime başvurunun en sık nedenlerinden biridir. Ağrı, yalnızca tıbbi bir semptom değil, kişinin sosyal ve güncel yaşamını da etkileyerek yaşam kalitesini bozan, kimi zaman alt-üst eden bir yaşantıdır. Bu nedenle ağrının sağaltılmasının etik zorunluluk olması sorgulanamaz kuşkusuz. Alarm görevi olan ani başlayan ağrı, bizleri hasardan yani hastalıktan haberdar eder, medikal tıbbi yardım almaya zorlayarak iyileşme sürecine katkıda bulunur, hatta deneyimlerimizle olası tehlikelerden korur. Buna karşın kronik ağrı yani uzun süreli inatçı ağrı, organik bir lezyon olsun veya olmasın, fiziksel ve emosyonel disfonksiyona neden olarak yaşam kalitesini düşürmekte, iş yapabilirliği engelleyerek fonksiyonu bozmaktadır. Organizmada hiçbir görevi olmayan kronik ağrı kişiyi normal yaşamdan alıkoymakta, tedavisi de hekimi zorlamaktadır. Özellikle organize olmayan tedavi çabaları hastane kullanımını artırarak sosyo- ekonomik yük getirmektedir.

HER BEL AĞRISI AMELİYAT GEREKTİRMEZ

Prof. Dr. Avni Babacan, ağrı tedavisinin en etkili olduğu alanlardan birinin bel ve boyun ağrıları olduğuna dikkat çekti. Babacan şunları söyledi; “Bel ve boyun fıtıklarında eğer ağrı kesici ve kas gevşeticiler ya da FTR tedavilerine yanıt alınamıyorsa bir algoloji uzmanına müracaat etmenizde fayda vardır. İşte Enjeksiyon tedavileri (Epidural steroid ya da kortizon) fıtıklarda tercih ettiğimiz bir yöntemdir. Yapılan enjeksiyonlar sinir şişmelerini ortadan kaldırır ve disklerden ağrıya neden olan maddelerin salınımına engel olur. Söz konusu tedavilerin %50-80 arası etkinliği vardır ki bu önemli bir başarıdır. Üstelik uygulanan tedaviler sadece ağrıyı ortadan kaldırmakla kalmıyor, tedavi ediyor. Hastalar ağrılarından ve de kol yada ayaklarındaki uyuşmalardan kurtuluyor ve günlük normal yaşamlarına geri dönüyor. Bu enjeksiyonlar uygulamadan yaklaşık 3-4 gün sonra etkisini göstermeye başlıyor. Yılda 3 kez uygulanabilen bu yöntemin ameliyathane koşullarında ve deneyimli hekimler tarafından yapılması gerekiyor.”

KANSER HASTALARININ AĞRI İLE YAŞAMALARI ARTIK KADER DEĞİL

Kanser ağrısı görülme sıklığı özellikle ilerlemiş evrelerde %90’lara kadar ulaşıyor. Kanser hastalarının ağrılarının giderilmesi hastanın yaşam kalitesini ve kanser tedavisine uyumunu önemli oranda arttırıyor.

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Algoloji – Ağrı Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Avni Babacan, kanser ağrısının gerçekten önemsenmesi gerektiğini söyledi. Kanser hastasının, kanser olduğu andan itibaren ağrı ile karşılaşabileceğini bilmesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Babacan, sadece hasta değil onkoloji doktorları, radyoterapi uzmanları, cerrahlar gibi yani kanserle uğraşan her branştan doktorun, hastanın kanser olduğu andan itibaren ağrısı olabileceğini bilerek bu konuda çözüm arayışı içinde olmaları gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Babacan şunları kaydetti;

“ Ağrı tedavisinde %70 bizim için büyük başarıdır, %50’nin üzerinde başarı sağladığımız zaman kendimizi başarılı kabul ediyoruz,  %50 hastanın ağrısının yarı yarıya azalması demektir. Ağrı tedavisinde hiçbir zaman yüzde yüz başarı söz konusu değildir. Kişiden kişiye ağrı eşikleri değişir, ağrıyı algılama değişir. Bu nedenle ağrı tedavisinde “ kişiselleştirilmiş tedavi” ye doğru bir geçiş yaşanıyor.

Ancak tüm bu gelişmelere rağmen ülkemizde ağrı tedavisinin hala yetersiz olduğunu söyleyebiliriz, ilaçlar yeterince bulunmuyor. Morfini üretip de en az tüketen ve morfin bulunamayan bir ülkeyiz. Morfini çok ucuz olduğu için ilaç firmaları üretmiyor. Diğer firmalar da pahalı malzemeler getiriyor, buna da Sağlık Bakanlığı çok fazla müsaade etmek istemiyor.

İnsanlar kanser olabilir ama ağrı çekerek kimse yaşamaz, yaşamamalı… Bir insanın ağrı çekerek yaşamasına müsaade etmek, insanlık suçu kabul ediliyor. Avrupa Ağrı Cemiyeti’nin bu konuda yayınladığı bir deklarasyon da var. “